FESTİVALE GELEN GRUPLAR MABBAS RÖPORTAJI RADAR LIVE GÜNLÜĞÜ
<$BlogDCumartesi, Eylül 09, 2006 <$BlogI
Hayır hayır, boşuna sevinmeyin. The Decemberists yeni albüm çıkarmadı. Bu yazı söz konusu grup The Decemberists yeni bir albüm çıkardığı için değil, hala farkına varamamış ve grubu dinlememiş müzikseverlerin neler kaçırdığını göstermek ve onların da bu olağanüstü güzelliği yaşamaları için yazılmıştır.

Kaliteli ve güzel müzik yapmak son derece zor bir iştir. Yeni ve farklı bir sound yakalamak, enstrümanların birlikteliğine vokalle karşılık vermek ve üzerine etkileyici şarkı sözleri yazmak. Albümü oluştururken, zamanı doldurmaktan ziyade en iyi olanı koymak ve ortaya çıkacak şeyden gurur duymak. Hepimizin hayatına giren bir çok müzik grubu bizi hayatımızın bir bölümünde etkilemiştir, uykusuz gecelerimize eşlik etmiş, günün değişen saatlerinde aklımıza gelip mırıldandığımız şarkılar üretmiş ve onsuz yapamaz hale gelmişizdir. İşte The Decemberists de bir çoğunun karşısına bu noktada çıkmıştır.

“BEN MEZARDAN BAŞKA GİDECEK YERİ OLMAYAN YOKSUL VE SARHOŞ BİR ÖKSÜZÜM”

The Decemberists’ in sitesine girdiğimizde biyografi bölümü Chris Funk’ ın işte bu cümlesi karşılıyor bizi. Grubun beyni Colin Meloy ile Portland’ da temeli atılan grup, toplam beş kişiden oluşuyor. İlk albümleri 2003 yılında yayınladıkları “Castaways And Cutouts” ile müzik piyasasına göz yumdular. Colin’ in hemen hemen her karakter hakkında -ki bunlara savaşlardaki askerler,fahişeler de dahil- yazdığı şarkı sözleri, ve bunları etkileyici ve tutkulu bir biçimde dile getirmesi ilerleyen senelerde, diğer albümlerle birlikte onu söz yazarlığı konusunda oldukça önemli bir yere taşıyacaktı. İlk albümleriyle Neutral Milk Hotel’ in “Aeroplane Over The Sea” albümüne benzetilseler de, bu o anki durum için gruba artı değer katmaktaydı. Güzel bir pop şarkısı olan gayet eğlenceli “July,July” , Chris Funk’ ın elinden gelen teremin sesiyle devam ederken, “A Cautionary Song” da ise bu sefer Jenny Conlee’ nin ellerinde değer kazanan akordiyon, ritim tutmakta. Albüm genel olarak hüzünlü bir biçimde devam etse de araya sıkıştırılmış ve mutluluk aşılayan “The Legionnaire's Lament” gibi şarkılar oldukça eğlenceli. Albümün en etkileyici şarkısı ise hiç şüphesiz, akordiyon raylarının bir tarafında melankolinin ellerinde kendini bulan 'Odalisque' dan ziyade, albümün kapanış şarkısı “California One Youth And Beauty Brigade”. On dakikaya yakın süren şarkı, iki bölüm halinde ve ikinci bölümde albüme yakışır bir sonla bitmekte. Grup “Castaways And Cutouts” ile aynı yıl “5 Songs” adlı ep’ yi yayınlar. Daha çok akustik gitarın ve yine akordiyonun birlikteliğinin fazlasıyla olduğu bu ep’ de dikkatleri latin melodisiyle “Angel, Won't You Call Me?” şarkısı başta olmak üzere, tereminin ne menem bir şey olduğunu ispatlayan “Apology Song” dinlenmelidir. Bunlara elbette mutlu olmak için çalınması gereken “Shiny” de akorlarındaki naiflikle dahil olmalı.

LOS ANGELES, I'M YOURS

Grubun bundan sonraki stüdyo albümleri ise “Her Majesty The Decemeberists” ismiyle yine 2003 yılında, ilk albümden sadece altı ay sonra çıkmıştı. Az zamanda çok işler başaran bir grup ve şaşırtıcı derecede iyi ilk albümün üstüne eklenen bir gömlek daha. Colin Meloy ve ekibinin çok daha fazla ortaklaşa çalışarak çıkarttıkları Her Majesty, daha zengin, ki bu zenginlik şarkı sözlerinde çok daha fazla hissedilmekte. Daha önce Elliott Smith ve Sleater Kinney ile de çalışan prodüktör Larry Crane önderliğinde, enstrümanların -ki saymakla bitmez- bu kadar iyi senkronize olup, tınladığı bir albüm var karşımızda. Korku filmi müziği havasında ve bir çığlık sesiyle açılan “Shanty For Arethusa” davulların adeta bir ordu bandosu ritminde ilerlediği ve Meloy’ un tutkulu vokaliyle açılan albüm, “Los Angeles I’m Yours” ile melekler şehrinin boğukluğunun kişiyi kendisine esir bırakarak oraya olan sevgisini tezat bir şekilde dile getiriyor. Benzer bir sevgiyi bu kez “Song For Myla Goldberg” te New York’ a gösteriyor (“I know New York, I need New York, I know I need unique New York”). Her Majesty’ nin duygusal zirvesi “I Was Meant For The Stage” teki üflemelilerle, eğlenceli yüzü ise “Billy Liar” ve “The Chimbley Sweep” dinlerken gerçekleşiyor.

İkinci ep’ leri de çok geçmeden, adını Celtic mitoloji devrinden alan “The Tain” ile ve onun birbirinden ayrılmış beş bölümünden alıyor. Yani tek şarkının beş ayrı devri. Neden bunları arka arkaya çalmaktansa beşe bölmüşler derseniz, ep’ yi dinleyince bu sorunun cevabını rahatlıkla verebilirsiniz. Adından da anlaşılabileceği gibi konsept bir tarzı olan bu kayıt -ki bazı yerlerde konuşma biçimindedir-, önceki albümlere nazaran daha sert bir sounda sahip -ya da daha az yumuşak diyelim- ama bunu da layığıyla yerine getirmişler.



I'M AN ENGINE DRIVER ON THE BUS MALL

The Decemberists’ in müziğinde bazı temel unsurlar yerini hiç kaybetmiyor. Jenny Conlee’ nin elinden çıkma yumuşak bir akordeon, Chris Funk’ ın bizdeki kanuna benzer enstrüman pedal steel gitarı ve teremini, piyano, çello ve keman gibi yaylılar ve tabiki Colin Meloy’ un Jeff Magnum ile boy ölçülebilecek vokali. Tüm bunları topladığımızda ise melankoli ağırlıklı fakat uçarı bir mutluluğu da barındıran Kill Rock Stars etiketli, folk ve country ağırlıklı pop-rock albümler. Durmaya hiç niyetli olmayan bu beşli geçtiğimiz yılın mart ayında ise kendilerini zirveye taşıyan -albüm bir çok eleştirmen ve müzik dergisinden tam not almıştı- Picaresque albümü. Bir orta çağ akımı olan Picaresque, baştan beri grubun çizmek istediği görünüş ve duruşa oldukça uymakta. Zenginlerin uşaklığını yapan yoksul halkın kıyafetleri, The Decemberists’ in ender bulunan fotoğraflarındaki ana temayı fazlasıyla belli ediyor. Albüme geçersek eğer, Colin Meloy yine herkesi kendine karakter seçip onların iç dünyalarını bizlere yansıtmış. Barındırdığı tüm şarkıların güzel olduğu albüm kategorisine girmeyi fazlasıyla hak eden Picaresque’ de herkes kendinden bir şeyler bulabilir. Kimi zaman sadece basit bir akustik gitar ile ilerleyen şarkıları inip çıkan vokal tekniğiyle tepelere çıkaran bir solist olursa, önceki cümlenin nedeni daha iyi anlaşılabilir. Elbette Jenny Conlee’ nin vokalleriyle eşlik ettiği noktaların da altını çizmek lazım.

Portland’ ta bir kilisede kaydedilen ve Death Cab For Cutie’ nin gitaristi Chris Walla’ nın prodüktor olduğu albüm, yine bu ortaçağ karakteri tarzlarıyla adeta bir romanı veya müzikal bir tiyatroyu andırmakta. Baskın davullarla açılan “The Infanta” da İspanyol prensesinden bahsediyor Colin. Ardından The Decemberists’ in yaptığı en güzel şarkılardan biri olan “We Both Go Down Together” bize kemanın ve piyanonun hüznünü getiriyor. Iggy pop’ un “Lust For Life” ritmine benzer şekilde açılan “The Sporting Life” ve grubun şu ana kadar yazdığı en epik şarkılardan “The Bagman's Gambit”, bize albümün güzelliğinin arttığını ispatlıyor. “Öne çıkan şarkılar” deyiminin nadiren tıkandığı bir nokta bu albüm. Ne öne çıkan, ne de biraz geride duran bir şarkı mevcut değil. Eğlenmek isteyen dokuz dakikaya yakın, balkan ritimleriyle süslenmiş “The Mariner's Revenge Song” u dinleyebilir, melankolinin denizinde yüzmek isteyen “Of Angels And Angles” ın akustiğine bırakabilir kendini. Fakat, değinmeden geçilemeyecek iki şarkı mevcut ki - zaten arka arkaya sıralanmış durumdalar – o noktada durup biraz cd çalarlarımızın ‘previous’ tuşunu aşındırmamız gerekiyor. Bunlardan ilki olan “The Engine Driver” da, “and if you don’t love me let me go”(beni sevmiyorsan eğer gitmeme izin ver) satırları, insanı öylesine içine çekiyor ki içinden çıkılması imkansız bir ruhaline geliyor durum. Hele ki ardından başlayan “On The Bus Mall” ın açılışındaki akustik gitara sonrasında eşlik eden davullar ve bir de Colin Meloy’ un “I will not mourn for you”( senin için yas tutmayacağım) deyişi; dinleyenin gözyaşlarını tutmasını imkansız hale getiriyor.

The Decemberists, günümüzde zaman geçtikçe türeyen yeni yetme gruplardan sıkılan bünyeler için fazlasıyla iyi bir seçim. Üç seneye sığan üç albüm ve iki ep ile üretkenliklerinin zirvesinde olan grup gün geçtikçe daha fazla aşama kaydediyor ve bunu gerçekten hak ediyor. Umarım bu yazının ardından grubu dinlemeyenler çok fazla şey kaybettiklerinin farkına varmışlardır ve en yakın zamanda grupla tanışırlar.

Grup hakkında merak ettiklerimizi grubun gitaristi Chris Funk’ a sorduk, o da bizim sorularımızı yanıtladı.

Pedro: Son zamanlarda, etrafta (özellikle Britanya’ da) yeni yetmelerden oluşan bir çok grup var ve bunlar debut albümlerinden sonra bir anda patlıyorlar. Ama The Decemberists’ e baktığımızda durum biraz değişik. İlk albüm Castaways And Cutouts sonrasında ufak bir tanınmışlık, sonrasında iki ep ve Her Majesty albümleri. Bunların ardından tanınmışlığınız biraz daha arttı. Son olarak geçen sene çıkarttığınız Picaresque albümüyle müzik basını tarafından 2005’ in en iyileri listelerindeydiniz ve iyi eleştiriler aldınız. Yani bir anlamda tepeyi yavaş yavaş çıktınız, şimdi ise zirvedesiniz. İlk albümden sonra olayın bu noktaya gelebileceğini düşünüyor muydunuz?

Chris: Aslında şu an hiçbir şeyin zirvesinde olmadığımızı düşünüyorum. Mesela bugün berbat durumdaki mutfağımdaydım ve sonrasında tüm günümü boya dükkanına gitmek için trafikte geçirdim. Bu nasıl bir zirve(gülüyor). Soruya dönersek, en başından beri insanların bizi önemseyeceği konusunda bir fikrimiz yoktu. Hiçbir zaman fanlarımız olsun diye albüm yapmadık, sadece müzik yapmak istiyorduk –ki şu anki nedenimiz de bu- . Tabi ki bunu sizin yaptığınız şeyleri dinlemekten zevk alan insanlarla paylaşmak oldukça hoş bir durum, gurur okşayıcı hatta.

Pedro: Sizin gibi gruplara baktığımızda - Belle & Sebastian, Sufjan Stevens- şarkı yazma konusunda büyük bir yetenek görüyoruz. Colin Meloy nasıl oluyor da bu kadar iyi sözler yazabiliyor, işin sırrı nedir?

Chris: Benim açımdan işin sırrı sürekli olarak yeni fikirler üretmek ve bunları kullanmak. İşin içinde biraz sihir olduğunu da düşünmek istiyorum.

Pedro: Sitenizde biyografi bilgisi çok fazla yok, birbirinizle nasıl tanıştınız?

Chris: Önemli bir hikaye değil aslında. Yaşadığımız şehir olan Portland’ ta bir müzik topluluğunda tanıştık. Colin’ in özel bir enstrümantasyona dayalı bir fikri vardı. Başlamak için biz de bu enstrümanları çaldık.

Pedro: Grubun isminin 19. yy Rus devrimcilerden geldiğini duydum. Bu doğru mu, neden bu ismi seçtiniz?

Chris: Evet doğru, ama farklı bir yazılışla. Biz onu bir ay ismine benzesin diye biraz değiştirdik, “The Sundays” teki gibi (gülüyor).

Pedro: Üç senede üç albüm ve iki ep çıkarttınız. Nasıl bu kadar üretken olabiliyorsunuz? Bir sonraki albüm ne zaman?

Chris: Yeni albüm kuzey Amerika’ da 3 Ekimde, ocakta ise tüm dünyada yayınlanacak. Üretkenliğe gelince; sadece halihazırda fikirler dolaşırken albüm yapmaya devam etmek istiyoruz. Zaten hayatlarımızda özeli bir bölüm yaşıyoruz, daha farklı işler yapmadan buna devam etmek istiyoruz.

Pedro: Bir soundtracki andıran çok fazla melankolik şarkınız mevcut. Daha önce bir film yapımcısından teklif aldınız mı bu yönde?

Chris: Hayır, henüz değil. Colin Meloy, Peter Pan hakkında bir müzikal için bir teklif almıştı ama işler yürümedi. Bunu yapmak için de çok fazla vaktimiz yok açıkçası.

Pedro: Son albümde iki tane birbirinden şahane parça var; The Engine Driver ve On The Bus Mall. Ve bunlar arka arkaya dizili albümde. Bunu bilerek mi yaptınız yoksa sadece bir tesadüf müydü?

Chris: Evet, bilerek yaptık. Arka arkaya çok güzel tınlayacaklarını düşündük.

Pedro: Sıradan bir günde neler yapıyorsun?

Chris: Evet, bundan ilk sorunda bahsetmiştim, evde çalışıyorum(gülüyor). Bir çocuğum oldu ve oldukça vakit alıyor. Grup haricinde bir projem var ve stüdyomda onunla uğraşıyorum. Bu aralar keman öğrenmeye başladım ayrıca.

Pedro: Son zamanlarda neler dinliyorsun peki?

Chris: Yeni şeyler yok açıkçası. Sadece bluegrass tarzında eski folk ve prog- rock kayıtları. Yeni gruplar keşfetmek istiyorum ama pek şansım yok bu konuda. The Steve Miller Band’ in Fly Like An Eagle albümün yeni versiyonunu dinliyorum(çok sıkı bir iş değil aslında). Talkdemonic, Psudeo 6 ve Horsefeathers gibi buradaki güzel grupları dinliyorum. Onları çok seviyorum ama kimse bilmiyor ne yazık ki. İnsanların Belle & Sebastian veya The Arcade Fire gibi bizim sevebileceğimizi düşündüğü grupları dinlemiyorum. Etrafta çok fazla güzel eski müzik var.

Pedro: Ne zaman kız arkadaşımın evinde kalsam, bir sokak akordiyoncusu beni sürekli harikulade akordiyon sesiyle uykumdan uyandırıyor ve The Decemberists’ in, sokağımda çaldığını hayal ediyorum. Bu taraflara gelmeyi düşünüyor musunuz? Hiç gördün mü ülkemizi?

Chris: Wow, hikayen kulağa çok hoş geliyor. Tabi ki gelmek isteriz. Ben daha önce İstanbul, Antalya ve şaşırtıcı derecede güzel Kapadokya’ da bulunmuştum. Tavlada gayet iyiyimdir ve tüm ülkenle yarışabilirim bu konuda. Türkiye çok güzel, değişik bir kültür ve muhteşem insanlar. Umarım görüşürüz.

Pedro: Çok teşekkürler Chris.

Esen kalın.
Pedro
"THE DECEMBERISTS"© 2006 'Alternation' All Rights Reserved

Comments: # posted by <$BlogCBlogger UnknownogC2:54 ÖÖ <$BlogC div> # posted by <$BlogCAnonymous AdsızogC4:21 ÖS <$BlogC div> # posted by <$BlogCAnonymous AdsızogC7:51 ÖÖ <$BlogC div> # posted by <$BlogCAnonymous AdsızogC6:20 ÖÖ <$BlogC div> # posted by <$BlogCAnonymous AdsızogC10:08 ÖÖ <$BlogC div> # posted by <$BlogCAnonymous AdsızogC1:56 ÖS <$BlogC div> cheap seo services
Warning, but, seeing as there are various advantages and disadvantages to each and every style of inlink, incase you use
them wrong or even in any an unacceptable formula you can actually lead to
essentially reducing your card marketing in error.